Michigan Üniversitesi'nden Gökbilimciler, Samanyolu Galaksisi'nde Eski Yıldızlarda Sıradışı Elementler Keşfetti. Michigan Üniversitesi'nde görev yapan bir grup astronom, Samanyolu'nda bulunan 42 antik yıldız üzerine yaptıkları araştırmalarda dikkat çekici bulgulara ulaştı. Araştırmalar, bu eski yıldızların, şu anda Dünya'da ya da Evrende doğal olarak mevcut olmayan, oldukça ağır elementler yaratabildiğini gösteriyor. Bu keşif, yıldızların ve Evrenin evrimine yönelik anlayışımıza yeni bir boyut kazandırıyor.
Günümüzde, uranyumdan daha ağır, yani atom kütlesi 260'ı aşan elementler sadece laboratuvar ortamında üretilebiliyor. Bu elementler, oluşturulduktan kısa bir süre sonra parçalanıyor ve daha yaygın, ağır elementlerin bir spektrumunu oluşturuyor. Araştırılan eski yıldızların kimyasal yapısının incelenmesi sırasında, bu tür elementlerin izlerine rastlandı; bu izler, bugün serbest halde bulunmayan uranyum ötesi elementlerin parçalanma ürünleri olarak değerlendiriliyor.
AĞIR ELEMENTLERİN KEŞFİ NEYİ İŞARET EDİYOR?
Bilim insanları, bu ağır elementlerin yıldızların çekirdeklerinde gerçekleşen nükleer füzyon süreçlerinde oluşmadığını, çünkü demirden daha ağır elementlerin bu şekilde üretilemeyeceğini belirtiyor. Bunun yerine, süpernova ve kilonova gibi kozmik olaylarda yüksek enerji altında daha ağır elementlerin oluştuğu düşünülüyor. Bu süreçler o kadar hızlı gerçekleşiyor ki 'r-işlemi' (hızlı işlem) olarak adlandırılıyor. Özellikle bu ekstrem durumlarda, atom kütlesi 260'ı aşan elementlerin sentezlendiği ve bunların daha hafif elementlere, örneğin rutenyum, rodyum, paladyum ve gümüşe dönüştüğü görülüyor.
Bu bulgular, yıldızlardaki karmaşık kimyasal bileşim ve grup analizleriyle destekleniyor. Bilim insanları, gözlemlenen yıldızlardaki bu elementlerin doğrudan r-işlemiyle değil, nükleer fisyon süreçleriyle oluştuğunu kanıtlıyor. Science dergisinde yayınlanan çalışmada araştırmacılar, uzayda veya Dünya'da, hatta nükleer silah testlerinde bile bu denli ağır elementlerin tespit edilmemiş olmasının bu keşfi ilginç kıldığını belirtiyor. Bu durum, element çeşitliliğinin nasıl oluştuğuna dair yeni fikirler sunuyor.