weather
8°
Instagram
Facebook
Twitter
YouTube
LinkedIn
Kocaeli
HAFİF YAĞMUR
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ruh Nedir, Ruhun Varlığının Bilimsel Delilleri

Ruh Nedir, Ruhun Varlığının Bilimsel Delilleri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Ruh öz veya içimizdeki gerçek ben adı verilen varlık üzerinde bin yıllardır düşünce insanları kafa patlatıyor. Bilim insanları da metafizik sahanın dışında pozitif bilimin ışığında bu varlığı arıyor. Zaman zaman çok önemli bilimsel bulgular ortaya çıkıyor. Ruhun varlığı konusuna bu içeriğimizde değinmeye çalışacağız. Ancak önce meşhur Penfield deneyi ve Libet deneyi konusuna değinmemiz gerekiyor.

Penfield Deneyi

Wilder Penfield, 20. yüzyılın ortalarında bir nöroşirürjiyen olarak bilinir. Penfield'in çalışmaları, epilepsi nöbetlerini kontrol etmek için beyin cerrahisi yaparken ortaya çıkan deneysel gözlemler üzerine odaklanmıştır.

a)Epilepsi Cerrahisi

 Penfield, temporal lob epilepsisi olan hastalara cerrahi tedavi uygularken, beyin yüzeyine elektrotlar yerleştirdi.

b)Beyin Haritası: Elektrotlar sayesinde, hastanın beyin aktivitesini izleyerek, belirli bölgelerin stimülasyonuyla çeşitli duyusal ve motor tepkilere neden olan beyin haritaları oluşturdu.

c)Bilinç ve Bellekle İlgili Bulgular: Penfield, beyin haritaları aracılığıyla, özellikle temporal lobun bazı bölgelerine uygulanan uyarıların, geçmiş anıların canlanmasına ve bazı duygusal tepkilere neden olduğunu belirtti.

d)Çalışmanın Önemi: Penfield'in çalışmaları, beyin aktivitesinin bilincimizi ve deneyimlerimizi nasıl şekillendirdiği konusunda önemli bir anlayış sağlamıştır. Ancak, bu deneyin sınırlamaları ve eleştirileri de bulunmaktadır.

Libet Deneyi

Benjamin Libet, 20. yüzyılın sonlarına doğru bir nörofizyolog olarak bilinir. Libet'in çalışmaları, bilincin doğasını anlamaya yönelik deneysel araştırmalara odaklanmıştır.

Libet, deneyinde katılımcılara bir düğmeye basma eylemini gerçekleştirmelerini istedi. Katılımcılar, bu eylemi gerçekleştirmeden önce bilinçlerine odaklanmalarını istendi.

Elektroensefalogram (EEG) kullanarak, Libet, beyin aktivitesindeki değişiklikleri izleyerek katılımcının düğmeye basma kararını almadan önce beyinlerinde bu hareketin başladığını gösterdi.

Libet'in bulguları, bilincin, bir eylemi gerçekleştirmek üzere karar verme sürecinin, gerçek eylemin gerçekleştiği zamandan önce başladığını öne sürdü. Bu, bilinçsel zaman ve hareket zamanı arasındaki çelişkiyi ifade etti.

Libet Deneyi, bilinç ve özgür irade arasındaki ilişkiyi anlamak için önemli bir araştırma olarak kabul edilir. Ancak, deneyin yöntemolojik ve felsefi eleştirilere maruz kalması da söz konusudur.

Özetle her iki deney gösteriyor ki:

Beyin; komutları vücuda ileterek hareket etme yeme içme yürüme koşma konuşma vs gibi tüm hareket davranış ve düşüncelerimizin ana kontrol merkezidir. Ancak beyni da idare edecek bir varlık daha gereklidir. Buna içimizdeki ben, öz, ruh veya ne ad verirsek verelim; bir varlık olduğu ve beyni yönettiği anlaşılmaktadır.

 Gören Kim?

Bir objeye baktığımızda objeden yansıyan ışınlar gözümüze gelir oradan beynimizin ilgili noktasına ulaşır ve beyinde obje zihin vizyonunda ortaya çıkar. Ancak beyni açıp baktığımızda içinde bir obje bulamayız. Yine de bu görüntüler sesler hisler nerede meydana geliyor? Kuantum akımına göre tüm bu cümbüş bilinç adı verilen sahada meydana geliyor. Beliriyor ve yok oluyor.  O halde bir objeyi-nesneyi görüp yorumlayan bir varlık var sonucuna ulaşabiliriz.

Yukarıdaki deneyin en ilginç tarafı; bilinci açık olan hastanın beynine sinyal gönderildiğinde elini kolunu istemsiz oynatması, doktorun, hastaya;  buna izin verme diyerek yine aynı noktalara temas etmesi ve hastanın elinin kolunun artık oynamaması… Hasta iradesini ortaya koyduğunda beyin uyarılsa da onu durduran bir güç ortaya çıkıyor. Beynin komutlarını dinlemiyor veya bloke edebiliyor. İşte bu varlığın kim olduğu yani gören varlığın kim ya da ne olduğu konusu üzerinde çok ilginç spekülasyonlar var. Bu varlığa; bedene bağımlı olmayan ama bedeni yöneten ruh denmesi çok daha makul geliyor. Her iki deney de bilinç ve beyin aktivitesi arasındaki ilişkiyi anlamak için önemli adımlar atmıştır. Ancak, her iki deneyin de eleştirilere ve sınırlamalara tabi olduğunu belirtmek önemlidir. Bu deneylerin sonuçları, bilincin doğası ve özgür irade konularında devam eden tartışmalara ışık tutmuştur.

 Spiritüalizmin Bu Konuya Açıklık Getiren Teorisi

 Spiritüalizme göre bu güç ruhtur. Ruh zamana ve mekana bağımlı olmadan, belli bir plan dahilinde, zaman zaman yeryüzüne bedenlenir, bir süre deneyim geçirir sonra da bedeni terk edip geldiği yere gider. Bir müddet sonra da bir önceki yaşamında yaptığı hataları ve tekamüle doğru ilerlemesini engelleyecek tüm olumsuzlukları düzeltmek için yeryüzüne bir daha gelir ve başka bir bedene bürünerek macerasına devam eder. Ruh bazı kaynaklara göre 800 defa dünyaya gelir bazı kaynaklara göre 3 defa bazı kaynaklara göre de tekamülü tamamlayana kadar gelir gider.

Tekamül Nedir?

İşte asıl önemli konu bu. Spiritüalizme göre  her ruh yeryüzüne ya da başka gezegenlere başka bir yaşam formunda seyahat ederek, kendini yükseltmekle yükümlüdür. Bu felsefeye göre; ruhlar arınmak ve yüce BİR’liğe ulaşmak için yeryüzünde türlü türlü deneyimlerden geçerler. Buna imtihan da denilebilir. Bu imtihanın amacı işkence değil, ruhun arınmasıdır. Ruh kademe kademe yükselmek için, yeryüzüne inmeden önce; astral boyutlarda bazı anlaşmalar yapar. Dünyaya hangi görevle geleceğini seçer, ailesini seçer, işini seçer vesaire… Tüm amaç ruhu yükseltmek yani tekamül ettirmektir.

Bu anlaşmaları uygulayarak ruhun kademesini yükseltmek tek hedeftir. Yeryüzünde tüm dinlerin de dile getirdiği iyiliği sevgiyi merhameti adaleti, yardımlaşmayı mümkün mertebe eda etmek, her ruhun görevidir. Ruh dünya oyun sahnesine indiğinde, renkli oyuncakların arasına inen çocuk gibi renklerin ihtişamına kapılır ve asıl görevini unutur. Egosuna hizmet için türlü türlü naneleri yer. Ölüm gelip çattığında, görevini hatırlar ve büyük pişmanlıklar duyar. Fakat pişmanlığın bir işe yaramadığını da görür. Görev başarısız olmuştur ve bu dünyaya yeniden iniş, çekilecek çileler ve yeni serüvenler başlayacaktır. Bu döngü; ruh kendini düzeltene kadar devam edecektir. Bu görüş spiritüalizmin en temel görüşüdür.

RA bilgileri kitap serisinde; farklı bir medeniyetten gelen ve insanlığa yarım etmek isteyen RA isimli bir ruhani ekibin, bilgileri tavsiyeleri ve yaşam ölüm konusundaki açıklamaları yer almaktadır.  RA bilgileri spiritüalizmin en temel kaynaklarından biridir. Bilgiler derlendiğinde yukarıda anlatılanlar ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde uzak doğu ve Zen felsefesi de aynı şeyleri söyler. Onlara göre insanın bu çileli yolculukta tek kurtuluş çaresi meditasyon yapmak ve öze dönüp esas amacı hatırlamaktır.

 Yukarıda adı geçen Penfield Deneyi ve Libet Deneyi  bize neler öğretiyor?

Yukarıdaki 2 deneye göre; insan bedenini kontrol eden beyni de kontrol eden bir güç vardır. Bu gücün ne olduğu henüz bilimsel olarak tespit edilememiştir. Tıpkı yerçekiminin varlığının bilinmesi ancak bu çekimin kaynağının ne olduğunun bilinmemesi gibi.

Beynimizi kontrol eden, dışarıdaki dünyayı gören, koklayan hisseden ve yorumlayan esas güç; bedeni terk ettiğinde beden ölmektedir. Yahut beden, ruhun isteklerine cevap veremediğinde ruh bedeni terk etmektedir. Ruh varken yaşam vardır ruh yokken ebedi karanlık vardır.

 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *