Küresel ekonomik değerin yaklaşık yüzde 75’ini tek başına aile şirketlerinin sırtladığını belirten Dr. Yılmaz Sönmez, “Dünya ekonomisi açısından aile şirketleri gerçek bir fenomendir. Küresel ekonomik değerin yaklaşık yüzde 75’ini tek başına sırtlanan aile şirketleri, dünyadaki 333 milyonun yaklaşık yüzde 50’sini oluştururken, bu oran ABD’de yüzde 90’lara, yaşlı kıta Avrupa’da ise yüzde 60’lara varmaktadır. Forbes tarafından hazırlanan milyarderler listesinde her 10 şirketten 4’ü aile şirketi iken, en büyük 500 aile şirketi aynı zamanda dünya çapında 24,5 milyon kişiyi istihdam etmektedir. Kısacası, üretim, yatırım, istihdamın ve ihracatta aile şirketleri devasa bir öneme sahiptir” dedi.
Kuşaklar arası sürdürülebilirlik şampiyonları
Kuşaklar arası sürdürebilirliğin önemine de değinen Sönmez, “Japonya’da 578 yılında ticari hayata atılan Kongo Gumi inşaat şirketi, 718 yılında kurulan konaklama sektörü devi Japon Hoshi, 1000 yılında kurulan bağcılık ve şarap üretimi ile uğraşan Fransız Chateau de Goulaine, 1114 yılında kurulan zeytinyağı üreticisi İtalyan Barone Ricasoli ya da yine İtalya’da 1295 yılında kurulan cam üreticisi Barovier & Toso şirketi, kuşaklar arası geçişte sürdürülebilirlik şampiyonlarıdır. Harvard Business Review’a göre dünyada aile şirketlerinin yüzde 70’i ilk kuşak içerisinde başarısız olurken, Türkiye’de ise tüm şirketlerin yaklaşık yüzde 95’ini oluşturan aile şirketlerinin yüzde 80’i ikinci kuşağa geçmeden ömrünü tamamlamakta ve sadece yüzde 4’ü üçüncü kuşağa geçebilmektedir.
Yeni kurulan aile şirketlerinin yaklaşık yüzde 85’i ilk beş yıl içerisinde yok olmakta olup, Japonya’da bir asrı başarıyla geride bırakmış şirket sayısı 30 bini bulurken, Türkiye’de ise bu sayı 30’u ancak görebilmektedir. Kısacası, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de aile şirketlerini sonraki kuşaklara aktarmak zor zanaattır. Üstelik bu duruma birçok kültürel ve yapısal faktör de zemin hazırlamaktadır” ifadelerini kullandı.
1950’lerde özel sektörün palazlandığı Türkiye’de üçüncü kuşak devri 2010’lu yılların başında başladığını hatırlatan Dr Yılmaz Sönmez, “Ancak genel istatistiklerde de görüldüğü üzere durum pek parlak değildir. Peki Türkiye’deki şirketlerin sadece çok azının üçüncü kuşağa kalması mukadderat mı? Bu ortalama yukarı çekilemez mi? Türkiye’nin 100 yıllık markaları başarılarını neye borçlu? İşte bunun için ilham verici örneklere odaklanmak gerekiyor. Elbette, Türkiye’nin 100 yıllık markalarının başarısının arkasında kurumsallaşma vizyonu doğrultusunda, aile anayasaları, aile meclisleri, halefiyet planları var. Ancak tüm reçete bununla sınırlı değil. Buna ilaveten “bayrak” markalarımız son yıllarda güçlü bir dijital dönüşüm serüvenine atılmış durumdalar. Bütün güçlü raf penetrasyonlarına ve ihracat güçlerine rağmen son yıllarda ustalıkla ürettikleri ürünleri, e-ticaret kanalları aracılığı ile müşterilerine ulaştırmaları onları rakiplerine kıyasla ayrıcalıklı kılıyor" diye konuştu.
E-ticaretle büyüme ve dönüşüm serüveni
Türkiye’de 100 yıllık markaların bir çatı kuruluşu olduğunu söyleyen Sönmez, “ismi Yüzyıllık Markalar Derneği. Web sitesi aracılığı ile bu derneğin üyelerine göz gezdirdiğinizde Türkiye’nin ticari tarihinde bir gezintiye çıkıyorsunuz. 100 yılı aşkın süredir ticari hayatını sürdüren bu markaların birçoğu uzun süredir e-ticarette önemli başarılar kaydediyor. Ali Muhiddin Hacı Bekir, Çift Geyik Karaca, Hafız Mustafa, Koska bu markalardan sadece bazıları. Bugün, asırlık çınar niteliğindeki bu markaların dijitalleşme süreçlerinden 3. Kuşak temsilciler sorumlu ve onlar sadece dijitalleşmenin değil, şirketi “büyütmenin” ve büyütürken “ömrünü uzatmanın” da bayraktarlığını yapıyorlar. Bu sayede e-ticaret başta olmak üzere dijital dönüşüm markalarımızın ömrünü uzattığı gibi 100 yıllık markaların sayısını artıran yolda bir paradigma değişikliğini temsil ediyor. Elbette başarı kriterleri sadece cirosal büyüme ya da pazar payını artırmakla sınırlı değil. Dijital dönüşüme hız vermiş ve dijital dünyada varlığını güçlendirmiş firmalar aynı zamanda genç ve özellikle dijital yetenekler için de bir cazibe merkezi niteliğinde. Genç yetenekler kendilerine tanınan kariyer ve gelişim imkanları sayesinde hem markayı dijital dünyada doludizgin büyütüyor hem de 100 yıllık bir markanın “elçisi” olmanın gururunu yaşıyor. Bu da işletmelerin ömrünü uzatan bir başka unsur. Özetle bugünün “dirençli” ve 3. Kuşağa aktarılabilmiş aile şirketleri için “kritik performans göstergeleri” değişmiş durumda diyebiliriz. Cirosal büyüme ya da bilanço gücü değil, ailenin ve şirketin kurumsallaşmasını başarmış (biz buna kurumsallaşma 1.0 diyoruz) ve şimdi ailenin ve şirketin dijitalleşmesine (kurumsallaşma 2.0) yatırım yapan şirketlere “başarılı ve sürdürülebilir” diyoruz ve bu şirketlerde 3. kuşak yöneticiler, şirketin dijital dönüşümüne hız verirken, özellikle e-ticareti ve dahası e-ihracatı yol haritalarında ayrıcalıklı bir yere koyuyor ve buna göre aksiyonlar alıyor, sürdürülebilir büyümeye imza atıyor” dedi.